”KOMŞU KOMŞUNUN GÜLÜNE MUHTAÇTIR”

Yitip giden komşuluk ilişkilerini yeniden canlandırmak için harekete geçen İNANÇDER Yönetim Kurulu Başkanı Nejdet Külünk, düzenlediği pilav günleri ile özlenilen sıcak samimi sohbet ortamı oluşturuyor.

İNANÇDER Grup, şehirleşmeyle birlikte her geçen gün yok olan komşuluk ilişkilerinin yeniden canlandırılması için Kuru fasulye günü tertipledi. Çok sayıda davetlinin katıldığı bu anlamlı buluşmada İNANÇDER Başkanı Nejdet Külünk, ‘Komşu komşunun külüne de gülüne de muhtaçtır’ dedi.  Bu nedenle oluşturdukları sofralarla hem tanışmayı hem kaynaşmayı hedeflediklerini belirten Külünk, ‘Bütün mahallenin birbirini tanıdığı günlerden kapı komşumuzu tanımadığımız günlere geldik. Biz istiyoruz ki yine komşumuzu tanıyalım birbirimizin sevincine acısına ortak olalım” diye konuştu. Sofrada ilk kez gelenlerin olmasının bu organizasyonun önemini gösterdiğini de ifade eden Nejdet Külünk’ten sonra söz alan konuşmacılar ise eski ve yeniye dair komşuluk anılarını anlattı.
UÇURUMUN EŞİĞİNDEN DÖNDÜK

Yemek sonrası eski Belediye Başkanı Hasan Ocaklı Türkiye ve yakın coğrafyada yaşananlarla ilgili görüşlerini aktardı. Siyasi hayatını; “Bir partide gençlik kollarındaydım Nizam Partisi, bir partide ilçe yönetimindeydim partim kapatıldı MSP, bir partide belediye başkanıydım partim kapatıldı RP, bir partide belediye başkanıydım tekrar yine kapatıldı FP, bir partide belediye başkanıydım AK Parti onu da kapatmaya çalıştılar ama kapatamadılar. 20 yıl belediye başkanlığı yaptım” diye  özetleyen Ocaklı şöyle konuştu: “Türkiye bugünlerde çok sıkıntılı günler geçiriyor. 15 Temmuzu yaşadık, Türkiye bir uçurumun eşiğinden döndü. Güneyimizde Suriye’de, Irak’ta ateş yanıyor.  Aslında İslam dünyasının her yerinde bir ateş var. Neden Müslümanlar birbirini öldürüyor. Bulunduğumuz coğrafya nimetleri çok ama bedeli çok ağır. Biz bu tür sıkıntıları geçmişte yaşadık sıkıntıları yaşayarak kurduk devleti. Bu kurduğumuz devlette sıkıntılarla yaşamaya devam edecek bu coğrafyanın tabii sonucu.  Anadolu medeniyetlerine bakarsak 17 tane büyük uygarlık bu topraklarda gömülü.

KONSTANTİNOPOLİS-ŞAM-KIBRIS

2000 yıl önce Eflatun diyor ki; ‘eğer dünyada söz sahibi olmak istiyorsan Şam’a, Konstantinopolis’e ve Kıbrıs’a hakim olmalısın’ Osmanlı döneminde bu devlet kolay kurulmamış, Devleti kurmaya çalışanların at üstünde geçirdikleri zaman yaşadıkları hayatın yüzde 70’i.  150 sene sonra ilerlemeye başlamış. 1699’akadar büyümüşüz. Sonra oradan 150 sene de geri gelmişiz sıfıra gelmişiz. 100 sene düşündük biz nerede başlamıştık bu yolculuğu nasıl sürdürmüştük. Nereye kadar çıkmıştık oradan nasıl döndük geldik şimdi ne yapıyoruz neredeyiz neden bu hale geldik.
DEVLET VE TOPLUM HAFIZASI BULUŞMALI

Devlet hafızası ile toplum hafızası bir yerde buluşması gerekir bu olmasa 15 Temmuz da millet sokaklara dökülmez tankların önüne atlamazdı. 70 yaşındayım ben  valilikte silahı dayayan subaya ‘sık ulan’ dedim. Bu 150 yıllık süreç içinde hiçbir yerde duramadık  bakın giderken kimse durduramadığı gibi geri gelirken de biz hiçbir yerde duramadık. Hesabımız şuydu nereyi verirsek daha karlı oluruz. Çanakkale geriye çekilmeyebiliriz geriye çekilmeden durabiliyoruzu bize öğretti. Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 bizim 270 yıldır taarruz yapmamıştık.  Bir cephenin tam ortasından saldırmak taarruza geçmek ve yarmaktır. Yarılamaz denilen cephe yarıldı ve düşman birlikleri memleketten  def edildi. 1974 Kıbrıs barış Harekatı 270 yıl sonra Türk askeri deniz aşırı harekat yaptı. Hem de o günün en güçlü devletleri karşı çıkmasına rağmen devlet bu badirelerden geçerek geldi.

BİZ İSTEDİK

Konuşmasında komşuluk ilişkilerinde yaşanan değişime de değinen Ocaklı bu konuda da şunları söyledi: “Beton yığınlarına itiraz ediyorsunuz haklısınız. Ama bu binaları yapmasalar İstanbul Malkara’ya varır. Bu kadar milleti üç beş katlı evlerde iskan edemezsiniz. Şehri yaymanız lazım bunu yaptığınız zaman yol ve alt yapıya harcayacağınız para eğitime sağlığa para ayırmanızı engeller. Sitelerde neden komşuluk yapamıyoruz. Biz Karagümrük’teki, Balat’taki evimizden niye siteye gittik. Çünkü  bir sınıf değişti. Bulunduğumuz yerde  akrabalarımızı görmek istemiyorduk kafamızı dinlemek istiyorduk yani oralara gitmeyi biz seçtik komşumuza kızmaya hakkımız yok.

BİLDİĞİN CEZAEVİ

Nejdet Külünk: Eşimle birlikte pazar kahvaltısına oğlumuza gidelim dedik. Kağıthane’de bir site kapıda güvenlik ‘dur’  durduk. Kimlik arz ettik ‘kime’ geldin  ‘numarasını biliyor musun’  ‘neyiniz’ ‘oğlum’ ‘dur soracağız’ ulaşana kadar 6-7 dakika geçti ulaşıldı bariyer kalktı. Otoparkta da bir bariyer onu da aştık yer sıkıntısı. Otoparktan binaya girişte kapı şifreli.  Eşime diyorum ki oğlumuzla bizim aramızda ne kadar büyük engeller var. Neyse şifre bulundu içeri girdik asansör  kata çıktık. Kapı açıldı oğlumuzla kucaklaştık. Bir tanıdığımın akrabasını ziyaret için cezaevine gitmiştim oradaki uygulamanın bir benzeri bu sitelerde yani bildiğiniz cezaevi gibi.
HERKESİ DUYGULANDIRAN MESLEK AŞKI

Toplantıya ilk kez katılan ve Darülaceze’de 41 yıl hemşirelik yaptıktan sonra emekli olan Havva hanımın anlattıkları ise herkesi duygulandırdı. Florance Nithingale’de hemşire okulunda okurken hem Amerikan Hastanesinde hem de Darülaceze’de staj yaptığını anlatan Havva  hanım şöyle dedi:  “Amerikan hastanesinde bütün malzemeler  Amerika’dan geliyordu. Darülaceze de hiç öyle bir şey yoktu. Darülaceze de bir hastayı yıkadım bir gün  ayağının ucunda beyaz bir şey görünüyordu kemik çıkmış kurtlanmış orayı temizledim. Hasta bana ‘öldüm de cennete mi geldim’ dedi. Darül aceze’de 41 yıl çalıştım hiçbir gün işe gidiyorum diye görmedim kendimi” Emekli olduktan sonra da kendini kurumdan koparmadığını ve Oradan ayrılan çocukları okutmak için çalıştığını anlatan  Havva hanım konuşmasını şöyle sürdürdü: Her sene Mayıs ayında Darülacezede  hüzün yaşanır 7 yaşına gelen çocuklar  kanun gereği yurtlara gönderilirdi orada. O gittikleri yerlerde yaramazlık yaparlardı.  Yaramazlık yapmalarının sebebi baş edemiyoruz Darülacezeye geri göndersinler diye. Darülacezeyi kuran Abdülhamit Han’ın felsefesine baktım. Sırf yaratandan dolayı yaratılana hizmet eden dünyada eşi benzeri olmayan kurumdu. Abdülhamit zamanında Darülacezede ilkokulda okutulan çocukların en akıllısı askere ikincisi bürokrasiye diğerlerine ise meslek seç derlermiş.  Şimdi yasalar değişti çocuklar evlerde kalıyor devlet okuluna gidiyorlar. Kerim Bey’de bize bağış yapan insan bizde alan el veren el birbirini görmüyor. Bu yıl 11 tane çocuk bundan adam olmaz denilenler üniversiteye gidiyor”